29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mız Kutlu Olsun

Değerli Üyeler, Değerli Atatürkçüler,

Cumhuriyetimizin 101. yıldönümü kutlu olsun. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının, milletimizin azim ve kararlılığıyla verdiği mücadele sonucunda kurulan Cumhuriyetimiz, bugün bizlere bağımsızlığın, özgürlüğün ve millet iradesinin en güzel mirası olarak armağan edilmiştir.

Ancak ne yazık ki Cumhuriyetimizin değerlerine, birliğimize ve güvenliğimize yönelik tehditler halen devam etmektedir. Cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine ve değerlerine uymayan bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Ülkemizi bugün yönetenlerin hatalı ve sorumsuz politikaları yüzünden ekonomik bir krizin yanı sıra özellikle mülteci politikasında yapılan hatalar sebebiyle ülkemiz büyük bir tehlike altındadır. Kontrolsüz mülteci politikası, işsizlik oranlarının artmasına, yerel halkın kaynaklarına erişiminin zorlaşmasına ve sosyal huzursuzluklara neden olmuştur.Bu sorunların çözülmesi için gerekli adımlar atılmadığı gibi, bu politika giderek derinleşen güvenlik sorunlarına da yol açmaktadır.

Şehirlerimizde yaşanan asayiş sorunları, sosyal gerilimler ve demografik değişiklikler, bu politikanın sonuçlarını gözler önüne sermektedir. Halkımız, kendi ülkesinde azınlık haline gelme kaygısıyla, huzursuz ve tedirgin bir şekilde yaşamaktadır. Bu durum, toplumsal barışı tehlikeye atmakta ve Cumhuriyetimizin kuruluş ilkelerine aykırı bir tablo yaratmaktadır.

Devlet kaynaklarının israfı, yolsuzluklar ve kayırmacılık, adalet duygusunu zedelemekte, halkımızın geleceğe dair umutlarını azaltmaktadır.

Tüm bunlara rağmen, Cumhuriyetimizin temelleri sağlamdır. Ancak bu sağlam temellere sahip çıkmak, hepimizin en önemli sorumluluğudur. Bugün yaşadığımız ekonomik kriz, adaletsizlikler, terör saldırıları ve organize suçların yanı sıra, yanlış mülteci politikalarının getirdiği yükle de karşı karşıyayız. Ancak unutmayalım ki, bu zor günlerin üstesinden gelebilmek için, Cumhuriyetimizin temel ilkelerine, demokrasimize ve millet iradesine sımsıkı sarılmalıyız.

E-postamızın alt kısmında bulacağınız bilgilendirme yazısında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetin ilanı sırasında yaşadığı zorlukları, en yakın silah arkadaşlarının dahi Cumhuriyet yerine tekrardan padişahlık istediklerini okuyacaksınız.

Geçmişten aldığımız güç ve ilhamla geleceğe umutla bakıyor, bir asrı aşan bu büyük mirası daha ileriye taşımak için hep birlikte söz veriyoruz. Atatürk’ün dediği gibi, “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”

Başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere, vatanımız uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz.

Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu olsun!

Saygılarımızla

Avusturya ADD Yönetim Kurulu adına

Yusuf Genç (Bşk)

Bizler uzun şeyler okumayı sevmeyiz. “Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” sözünü biliriz. Paylaşır geçeriz. Peki süreç nasıldı? Malumun ilamı gibi görünen bu söz ne TBMM’de, ne de coşkulu toplantıda müjdelendi. Sadede 7 kişi duydu. Çünkü silah arkadaşları Atatürk’ü kendi kurduğu meclis dışında bırakmak istiyordu. Üstelik bu ülkeyi beraber kurtardığı arkadaşları. Memleket kurtulmuştu fakat hâlâ yönetimin tekrardan padişaha verilmesini isteyen bir grup bulunuyordu.

Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz sözünü duyan 7 kişiydi. İsmet İnönü, Kazım Özalp, Ali Fethi Okyar, Kemalettin Sami, Halit Karsıalan, Fuat Bulca ve Ruşen Eşref Ünaydın. Çünkü Milli Mücadele’ye Mustafa Kemal’le başlayan isimlerin en önemlileri Cumhuriyet’e karşıydılar.

Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele gibi,Komutanlar İstiklâl Savaşı’nda büyük yararlılıklar gösterdiler ama İstiklâl Savaşının kazanılması ile hedefe ulaşıldığını ve artık “emanetin, yani devletin sahibine, yani Padişaha teslim edilmesini” savunuyorlardı.

İlk hararetli tartışmalar saltanatın kaldırılması öncesi yaşanacaktı. Rauf Orbay: “ben padişaha gönülden bağlıyım. Babam padişahın ekmeğinden yedi, benim kanımda o ekmek vardır. Cumhuriyet bizim gibilerin işi değildir. Bu makam kaldırılamaz” diyecekti.

TBMM’de bu kuvvetli komutanların etkisinde milletvekilleri vardı.İkinci Grup adıyla toplanan bu vekiller Mustafa Kemal’e karşı çetin bir muhalefet yürütüyorlardı. Atatürk’ün Amasya Genelgesinde ve arkasından gelen kongrelerde yapılan milli irade ve mili hâkimiyet vurgusunun varacağı yerin Cumhuriyet olduğu aşikardı. Lozan Antlaşmasından hemen sonra Rauf Orbay’ın Başbakanlıktan, Ali Fuat Cebesoy’un da Meclis 2. Başkanlığından istifası ciddi bir sıkıntı yaratmıştı. Bu istifalar, Atatürk’e de bir tepki, gözdağıydı.

Üç ay önce dünyaya bağımsız bir devlet olduğunu eden TBMM, hükümet kuramıyordu. Rauf Orbay Mustafa Kemal’le bir yemek sırasında “halk vatandaş değil, ümmet olmak istiyor. Padişahlık halifelik kutsal bir soydur. Sizin bizim gibi adamların erişebileceği bir makam değildir” diyordu.

Öyle ki 2. Grup yeni bir milletvekili yasası çıkarmaya çalışıyordu. Buna göre mevcut sınırların içinde doğmamış olanlar aday olamayacaktı. M.Kemal Selanik doğumluydu. Mecliste yapacağı bir konuşma tüm ajanlarda yankılanacaktı.

“Doğrudur, ne yazık ki doğum yerim, bugünkü sınırlarımız dışında kalmış bulunuyor. Ancak Selanik tek kurşun atılmadan Hükümet tarafından Yunan’a teslim edildiğinde ben, bir başka yurt köşesini savunmak üzere Derne’de, Bingazi’de, Trablusgarp cephesinde savaşıyordum…

Her yerde 5 yıl kalsaydım, ben o zaman Derne’de, Bingazi’de olamazdım. Filistin’de, Sina Çöllerinde, Suriye’de olsam, o zaman, Çanakkale’de, Kafkaslarda, Sakarya’da, Dumlupınar’da olamazdım. Ama ben oralarda ola- masaydım, bu efendilerin (önergeyi verenleri kastediyor) de doğum yerleri Allah korusun, Misak-ı Milli sınırları dışında kalırdı.” diyecekti. Bunun üzerine memleketin her vilayetinden TBMM’ye telgraflar yağmaya başlamış Mustafa Kemal Paşa’ya fahri hemşerilikler verilmek istenmişti.

Bunun üzerine meclisteki ikinci grup önergelerini geri çekmek zorunda kalmışlardı. Mustafa Kemal halkı arkasına almıştı.O gün yürürlükte olan yasaya göre, bakanlar kurulu üyeleri Meclis tarafından ayrı ayrı ve gizli oyla seçiliyordu.

Bu yöntem kendi içinde ve başbakanla uyumlu bir kurul oluşmasına maniydi. Atatürk müthiş bir taktikle bu aksaklığı Cumhuriyete gerekçe olarak kullanmaya karar verdi.26 Ekim günü onun önerisiyle başbakanlığa seçilen ve 2. Grup tarafından çok eleştirilen Fethi Okyar’dan hem kendisinin hem de tüm bakanların istifa etmesini istedi. Bir bakanı seçmek için günlerce uğraşan Meclis elbette 12 bakanı seçemeyecekti.İşte Atatürk, 7 arkadaşına “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz” dedikten sonra bu krizi nasıl çözeceklerini açıkladı.

Bir Anayasa değişikliği yaparak seçim sistemi değiştirilecek ve Cumhuriyet hükümeti kurulacaktı. Rejim değişikliğine karşı olan vekillerin bir kısmının İstanbul’da Refet Bele’nin evinde toplantı halinde olmaları da işleri kolaylaştıracaktı.

Atatürk yemekte planı şu şekilde açıkladı: “hükümet kuramama konusunu mecliste açın. Ardından siz meclise beni davet edin, gerekli konuşmayı ben yapacağım.” 29 Ekim günü, her şey planladıkları gibi gider ve Mustafa Kemal kürsüye çıkarak, krizin kaynağının seçim sistemi olduğunu ve Anayasa’da yapılacak bir değişiklikle buna çözüm bulunabileceğini anlatır. Burada anlattığı sistem Cumhuriyet’tir. Anayasa değişikliği yasasının başlığı da pek manidardır: “Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun Bazı Mevaddının (maddelerinin) Tavzihan (açıklığa kavuşturarak) Tâdiline Dair Kanun”. Yani yasa, Cumhuriyet ilanından bahsetmiyor, var olan bir durumu açıklığa kavuşturduğunu ilan ediyordu. Aslında 23 Nisan 1920’den iti- baren var olan durum cumhuriyettir, adı şimdi konmaktadır. O sırada Meclis’te bulunan 158 milletvekilinin oy birliği ve “Yaşasın Cumhuriyet” nidaları ile Atatürk ilk Cumhurbaşkanımız seçilir. Meclisin yarısı ise oturumda yoktur. Atatürk de Cumhuriyet’i büyük kutlamalarla ilan etmek isterdi ama mümkün olmadı. Çünkü Milli Mücadele’ye önemli katkıları olan bazı isimler tarihin akışını kavrayamıyorlar ve “kurtuluş”tan “devrim”e geçilmesine muhalefet ediyorlardı. Anayasanın birinci maddesine “Türkiye devletinin hükümet şekli Cumhuriyettir” hükmü eklenmişti. Oybirliği ile Cumhurbaşkanı seçilen Atatürk kısa bir teşekkür konuşması yaptı :

“Milletimiz kendisinde bulunan nitelikleri ve değeri, hükümetin yeni adıyla uygarlık dünyasına çok daha kolay gösterecektir. Türkiye Cumhuriyeti, dünyada işgal ettiği yere layık olduğunu eserleriyle kanıtlayacaktır… Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır”.

 

Diğer Yazılar